Çalgı çalabilmek için NELER gerekir?: Engelleri aşmak üzerine

Kimler çalgı çalabilir? 

Çalgı çalmak için nelere sahip olmak gerekir?

Yeteneğe?

Bir çalgıya?

Paraya?

Uygun fiziksel özelliklere?

Ben ve yaşıtım olan birçok arkadaşım müziğe ilk olarak blokflüt ile başladık. Fiyatı ucuz ve kolay erişilebilirdi. Ses üretmesi de birçok diğer çalgıya göre kolaydı. En güzeli de sadece üfleyerek birçok melodi çıkarmak mümkündü. 

Nefesli bir çalgı olması nefesin de kontrolünü öğretiyordu. Biraz fazla üfleyince evdekiler hemen alarm veriyordu :) Aynı sinirlendiğimizde yüksek sesle konuştuğumuz gibi! Flüt sadece bir çalgı değil hepimize insan olmayı, hayatı ve ilişkileri öğreten bir öğretmendi aynı zamanda...

Ben şanslıydım. Sadece okulda değil çocuk korosunda da 200 kişilik bir flüt koromuz vardı. Öğretmenlerimiz her hafta koro çalışmasının bir kısmını flüt çalmaya ayırırdı. Bu sayede de koskoca bir topluluğun içinde kimseyi bastırmadan kendi varlığımı ve enerjimi katmayı, ahenkle bir arada bulunmayı, demokrasiyi deneyimleme fırsatım oldu. Yani flüt, öğretmen olmaya devam etti...

Biraz daha büyüdüğümde artık başka üflemeli çalgıları da çalmak istedim. Profesyonel olarak flüte başlamak hayallerimi süslüyordu. Flütün parlak rengi, yan tutularak çalındığı için çalan kişiyi bir kuğu gibi göstermesi, çıkardığı yumuşak ses beni etkiliyordu. 

O dönemde çocuk korosunda çok güzel bir müzik ortamı vardı. Alanlarında başarı göstermiş genç sanatçılar bizi ziyaret eder ve mini konserler verirlerdi. Bazen Senfoni Orkestrası ile ve diğer sanat kurumları ile birlikte konserler verme şansımız olurdu. 
Bu konserlerin provalarından birinde cesaretimi toplayıp gözlerim hayranlıktan ışıl ışıl parlayarak flüt sanatçısının yanına gittim. "Ben de flüt çalmak istiyorum" dedim. Sanatçı bunun üzerine dişlerimi görmek istedi. Ben zaten kocaman olan gülümsememi iyice arttırıp dişlerimi gösterdim. Genetik bir özellik olarak öndeki iki dişim birbirinden neredeyse bir diş mesafesi kadar ayrı duruyordu. Bunu gören sanatçı benim flüt çalamayacağımı söyledi. Çalmayı denesem bile ayrık dişlerimin arasından hava kaçacağını, bunu kontrol edemeyeceğimi, bu nedenle en iyisi hiç başlamasam daha iyi olacağını da ekledi...

Çok üzülmüştüm. Çok istediğim bir şeyi yapmak için yetersiz görülmüştüm. Ah o diş niye öyleydi! Çocuk aklımla günlük yaşamın içine dalıp hiçbir şey olmamış gibi yaşamımı sürdürdüm. 

Birkaç ay sonra bizim evimize bir keman geldi. Flüt çalmak için uygun değildim ama belki keman çalabilirdim. Bana o zamana kadar öğretmenlik yapan flüt yerine bu sefer keman benim öğretmenim olabilir miydi?

Keman konusunda çok daha şanslıydım çünkü çocuk korosu öğretmenim aynı zamanda keman öğretmeniydi. 

Ama keman çalmak için uygun muydum? 

Ellerim ve parmaklarım yeterli miydi?

Boynum yeterince uzun muydu? Bu kaygılarla yine de cesaretimi topladım ve bir koro çalışması sonrası yanına gittim. Keman çalışmak istediğimi söyledim. Fiziksel özelliklerimin uygun olup olmadığını sordum. Hayatımı değiştiren cümle tam o sırada duyuldu.

Öğretmen kendi parmaklarını gösterdi. Oldukça büyük bir eli, kısa ama çok kalın parmakları vardı. 

Ve "Eğer ben bu salatalık gibi parmaklarımla keman çalabiliyorsam sen de çalabilirsin. Haftaya kemanınla gel" dedi :) 

Onun kendi ile barışık ve esprili enerjisi bana da geçmişti. Gözlerim ışıl ışıl parlayarak hoplaya zıplaya yanından ayrıldım. Ve bugün bu blogu yazmama sebep olan keman serüvenim de başlamış oldu. 

Yaşadığım bu olayın gerçek farkındalığına lise zamanlarında vardım. Artık müzik ile profesyonel olarak ilgilenmeyi seçmiş ve Güzel Sanatlar Lisesi'ne başlamıştım. Bu lisede de yine farklı orkestralar ile birlikte konserler veriyorduk. Bir konseri de Askeri Bando Okulu öğrencileri ile verecektik. Provalar sırasında sohbet ediyor, onların eğitim yöntemleri ile ilgili bilgiler ediniyorduk. Bu sırada flütçü olan bir arkadaş yapılan bir espriye katıla katıla gülmeye başladı. Bu sırada bir de ne göreyim!? Flütçü arkadaşın ön dişleri benim dişlerimden de daha ayrık!!!

Nasıl flüt çalıyordu? Hemen sordum. Dişlerinin ayrık olmasının çalışını çok etkilemediğini bazı teknikleri çalarken birkaç farklı tutuş şekli ile bunun sorun olmadığını söyledi. 

Bu sözleri duyduğumda 4 yıldır keman çalıyordum ve kemanı çok seviyordum. Flüt çalamamış olmak değil fiziksel bir özellik nedeniyle yetersizlik hissi yaşamış olma fikri beni üzmüştü. Bunu hiç engel olarak görmeyen öğretmenler de vardı demek ki. Benim hocamın salatalık benzetmesi şimdi gerçekten yerine oturmuştu. 

Zaman içinde müzik dinledikçe, farklı konserlere gidip dünyanın dört bir tarafından müzisyenlerle tanıştıkça insanların engelleri aşarak neler başardıklarına şahit oldum. Sadece müzikte değil, sanatta, sporda bilimde engellerin aslında sadece zihnimizde olduğunu anlamaya başladım. 

En son geçtiğimiz hafta sosyal medyada muhteşem bir video dolaştı. Japonya'daki 33 yaşındaki Manami Ito 2004 yılında bir kaza sonucu sağ kolunu kaybetmişti. Ancak bunu bir engel olarak görmeyip hemşirelik okulundan mezun olmuş, paralimpik yüzücü olmayı başarmış ve omuzuna takılan protez kol ile keman çalmayı başarmıştı!

Evet söz konusu kolu hiç olmayan bir kemancı!!! İşte engellerin olmadığının gerçek bir ispatı! 




Çalmaya hazırlanışı, tatlı heyecanı, gözlerindeki başarma hissi ile müziğine yansıyan dupduru duygular yeter... İnsanoğlu yeter ki içinde engelleri aşma gücünü bulsun. Yeter ki vazgeçmesin bir yolunu mutlaka bulur. 

Son günlerde gündeme geldiği için Manami Ito'nun kısa öyküsünü yazdım size. Oysa ki sanat tarihi büyük engelleri aşmış efsanelerle dolu. Normal (bu da ne demekse) insanlara dinlemeyi, duymayı, görmeyi ve en önemlisi yaşamayı öğretiyorlar varlıklarıyla... 

Ludwig van Beethoven'ın sağırken nasıl beste yaptığını (Türkçe altyazı seçeneği bulunuyor), 
Evelyn Glennie'nin gerçekten sesleri nasıl duyacağımızı öğretişini, 
Itzhak Perlman'ın rusya konserine çıkışını ve performansını,
Django Reinhardt'ın sadece iki parmağı ile çaldığı muhteşem gitar sololarını, 
Michel Petrucciani'nin Münih konserindeki sanki herşey bir çocuk oyuncağıymış gibi çaldığı performansını,
Andrea Bocelli'nin harika sesini,
Ray Charles'ın duygusal şarkısını,
Stevie Wonder'ın yaşam dolu performansını ilgili linklerdeki videolar ile keşfedebilirsiniz. 

Türkiye'den hiç örnek yok mu sorularını duyar gibiyim. Bizim bu engelleri aşmış en büyük ustamız bu toprakların sesi Aşık Veysel'i unutmak ne mümkün! Görmediği halde dünyaca ünlü ressamımız Eşref Armağan'ı da anmadan geçmemek gerek. 


Yine de ülkemizde çok fazla sayıda engelleri aşmış sanatçımız yok. Olanlar da desteklenmeyi dört gözle bekliyor olmalı...


Her ne olursa olsun vazgeçmeyen bu yıl içinde kendi gezegenine uğurladığımız muhteşem bilim insanı Stephen Hawking'in motivasyonu tavan yapan birkaç sözü ile bu yazıyı tamamlamak istiyorum.

"Tekerlekli sandalyeye mahkum olmak canımı sıkmıyor, çünkü zihnimde evreni dolaşmakta özgürüm."

"Ünlü olmamın kötü yanı, dünyanın neresine gidersem gideyim tanınıyor olmam. Tekerlekli sandalyem beni ele verdiği için güneş gözlüğü ve peruk takmam yeterli olmuyor"

"Hiç şüphe yok ki engelli olduğum için yardıma ihtiyaç duyuyorum. Ancak bu durumun getirdiği sınırlandırmaları daima aşmaya çabalayıp mümkün olduğunca dolu bir hayat sürmeye çalıştım. Antarktika'dan tutun, yerçekimsiz ortama kadar bütün dünyayı dolaştım."

Her ne olursa olsun kendi ile barışık, karşılaştığı fiziksel-psikolojik-sosyolojik tüm engelleri aşmasını bilen, hiç vazgeçmeyen;  aynı zamanda diğer tüm varoluşun önündeki engelleri kaldırmak için çabalayan, birbirini desteklemeyi seçen insanlara da selam olsun!

Zihnimizdeki engelleri bir bir aştığımız bir hafta diliyorum. Akıl oyununuz bol olsun :)




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çok ÖZEL bir Hediye: Ses Dalgaları ile Sanat

Kemanda Akort Sistemleri ve Küresel Frekans Isınması

Prof. Şeyda Çilden'i Emekliliğe Uğurladık