Suzuki'den Mektup Var: Herhangi bir çocuk TON SAĞIRI olabilir!

Herkese merhaba;

Bu hafta internette gezinti yaparken harika bir kaynağa rastladım! Büyük keman eğitimcisi Suzuki'nin kendi yazdığı makalelere :)

Suzuki metodu ile ilgili birçok farklı kaynaktan bilgi ediniyoruz. Ancak ilk elden kendi metodunu bu kadar güzel anlatması ve o dönemde sorulan (hala da sorulmaya devam eden) konular hakkında görüşlerini belirtmesi paha biçilemez!

Ben de elimden geldiğince iyi bir çeviri ile bu yazıları paylaşmak istiyorum sizinle.

Çeviri için ilk olarak ton sağırlığı ile ilgili yazıyı seçtim. Neden diye sorarsanız bu son haftalarda benim de en sık karşılaştığım durumlardan bir tanesi... Genellikle şöyle bir mizansen gerçekleşir:

Bir veli bana bir tanıdık vasıtasıyla ulaşır. Telefonda "hocam, size bir getirsem bizim çocuğun müzik kulağı var mı? Bir baksanız." diye sorar. Sonra buluşma gerçekleşir ve veli görüşme sonunda müzik kulağı olup olmadığını defalarca sorar, teyit eder. Sanki çocuğunun müzik kulağı yoksa dünyanın sonuymuş gibi ya da varsa büyük bir mertebeymiş gibi...

Kişisel olarak bu müzik yeteneği konusunda bu kadar VAR-YOK çizgisi olduğunu düşünmüyorum. Nasıl renklerin farklı tonları varsa müzik kulağının da bin bir türlü kendini gösterme yolu vardır. Bazı çocuklar duyabilirler ama bu sesi söyleyemeyebilirler. Ritmleri çok iyi olabilir ama ses yüksekliklerini bilemeyebilirler. Böyle çocukları genellikle 'yeteneksiz' ya da 'müzik kulağı yok' olarak nitelendiririz. Kim bilir ne kadar yetenekli çocuk bu etiket altında vazgeçmiştir müzikten...

Küçükken kendisine yeteneği olmadığı söylenen birçok yetişkinle karşılaşıyorum. Hala burukluk taşıyorlar içlerinde. 'Benim kulağım yok' diyorlar. Bu kişilere bir tek soru soruyorum:

"Anneniz ile babanızın sesini ayırt edebiliyor musunuz?"

Cevap evet ise müzik kulağınız vardır :) 

Suzuki bu yazıyı 1943 yılında kaleme almış. O dönemdeki genel siyasi havayı tahmin edebilirsiniz. İnsanın tüm özellikleri doğuştan mı gelir yoksa sonradan mı kazanılır? münazarasında Suzuki'nin temel yaklaşımı sonradan geliştirilmesi üzerinedir. Her şey doğduğumuz andan itibaren belli ise bu hayatı yaşamak ne için vardır? İnsan geliştirebileceği, dönüştürebileceği şeyler üzerine sistem kurmalıdır... 

Şimdi sözü daha fazla uzatmayayım ve Suzuki bu konularda neler demiş bakalım...

Herkese iyi okumalar :) Görüş ve sorularınızı yorumlar kısmında paylaşabilirsiniz...



Herhangi bir Çocuk *Ton Sağırı Olabilir!


Dünyadaki herhangi bir insan, doğumundan itibaren on iki yıl boyunca her gün akortsuz, ton dışı müzikler dinlerse ton sağırı olarak büyüyecektir. Tam olarak aynı sebepten dolayı Osaka lehçesinden başka hiç lehçe duymadan büyüyen çocuklar, yetişkin olduklarında Osaka lehçesi konuşurlar. Yine aynı sebepten dolayı dünyanın farklı bölgelerinde büyüyen çocuklar kendi anadillerinin melodileri, vurgu ve lehçeleri konusunda birer uzman olarak yetişirler. 

Eğer yeni doğan bir bebeğe her gün ağladığında Vivaldi keman konçertosu dinletilirse, bebek dört beş ay sonra bu konçertoyu öğrenecektir. Aynı durum Bach konçerto ve diğer eserler için de geçerlidir.

Bu eğitim yöntemi her gün Japonya'da uygulanmaktadır.

Bu gerçek, insanın doğuştan gelen yetenekleri hakkında uzun zamandır sahip olduğumuz sağduyu kavramlarını tamamen ortadan kaldırmaktadır, çünkü doğuştan gelen müzik yeteneği gibi özel yeteneklerle tam anlamıyla doğmuş bir insan diye bir şey olmadığını kanıtlamaktadır.

Bir kişi kendi ortamına, eğitildiği yönteme bağlı olarak, ya ton sağırı haline gelir ya da müziğin üstün takdirine sahip olur. Bu nedenle, yeteneklerin, insanların kendi çevrelerine uyum sağlamasına imkan veren adaptif güçlerin işleyişi yoluyla yavaş yavaş elde edilebileceği gerçeğiyle kalıyoruz.

Yukarıda sunulan olgular, bunun tek başına bir müzikal yetenek sorunu değil, genel olarak yeteneklerin doğuştan değil, sonradan edinildiğini kanıtlamaktadır. Böylece insan aklı, edebi yetenek, matematiksel yetenek ve diğer yetenekler de doğum sonrası koşullara göre geliştirilir.

Yaşam Etkinlikleri Becerileri Geliştirir

İnsan, doğal çevrenin içinde yaşamla donatılır ve kendisini doğal ortamına ve insan tarafından yaratılan kültürel ortama adapte ederek yaşar. Böylece, kültürün yalnızca insan çevresinin bir parçası olduğuna ve daha fazla bir şey olmadığına inanıyorum.

Canlılar yaşamak için kendilerini çevrelerine uyarlamalıdırlar; adaptasyon çabasına sürekli olarak andan ana değişimler eşlik eder ve sürekli fizyolojik uyarlamalar yapılırken hayat korunur. Bu nedenle, uzun vadede, çevresel değişimlerin insan fizyolojik adaptasyonları yoluyla kalıtsal değişimlere yol açtığına ve dolayısıyla insan yaşamının tarihini yarattığına inanıyorum.

Kültürün sadece bir çevre parçası olduğu düşüncesine gelince, son derece düşük bir sıcaklıkta yükselen ve soğuk rüzgarlara maruz kalan bir bebeğin soğuğa dayanabilecek bir yetişkin olarak büyüdüğünü ekleyebilirim. Aynı koşulların müzik denilen özel hava akımlarına sürekli maruz kalan kişiler için de geçerli olduğunu düşünüyorum.

Özetlemek gerekirse, temel yetenekleri geliştirmek için başa çıkma gücü ve gelişim için gereken şartlar hakkında aşağıdakileri basitçe ifade edebiliriz:
1. Yetenekleri neler geliştirir? Yaşam aktiviteleri.
2. Nasıl? Yaşamak için çevreye uyum sağlayarak.
3. Neden üstün ve düşük yetenekler vardır? Düşük veya üstün yaşam aktiviteleri nedeniyle (kalıtım yoluyla)

Bu nedenle, bence, yukarıda bahsedilen koşullar, bireylerin kendi ortamlarında çeşitli üstün ya da yetersiz yeteneklerin geliştirilme biçimlerini oluşturur.

Bu nedenle, Taş Devri'nde doğan ve Taş Devri ortamında yetişen son derece üstün yeteneği olan bir kişi, üstün potansiyeline rağmen Taş Devri'ne uygun yeteneklere sahip bir kişiye dönüşecektir. Taş Devri insanından çok daha düşük yaşam aktiviteleri olan bir kişi, bugünkü toplum içinde yetiştirilirse, daha yüksek kültürel yeteneklere sahip bir kişi olarak büyüyecektir. Öte yandan, günümüzde doğan çağdaş bir bebek, taş devri insanlarının bulunduğu bir ortamda yetiştirilecek olsaydı, bugünün kültürel özelliklerini ve duyarlılıklarını tam anlamıyla ortaya koyamazdı. 

Bütün Çocuklar Muhteşemdir

Dünyanın her yerinde tüm çocuklar muhteşem yaşam potansiyelleri ile doğarlar. Bu muhteşem beceriler onlara verilen eğitime bağlı olarak gelişir. Çocuklar saatten saate, günden güne çevrelerinin özelliklerine göre hızlıca büyürler. 

30 yıl önce bir gün aklıma gelen bir gerçek zihnimde büyük bir etki yarattı:
"Japonya'daki tüm çocuklar, akıcı ve doğru konuşması çok zor olan Japonca için çok üst düzey bir eğitim görüyorlar."
Bu gerçeğin keşfi, düşüncemde büyük bir devrim yarattı.  O günden itibaren dil öğrenme ve eğitim üzerine araştırmaya başladım. 
Benim için en önemli önerme şu idi:
"Tüm çocuklar üstün yeteneklere sahip olma potansiyeline sahiptir."
Ve binlerce yıldır dilin her yerinde yetişen çocuklara dil eğitimi verildi. Bütün çocuklar bu şekilde süper eğitimli.
Bu gerçek aşağıdaki doğruyu oluşturdu:
"Tüm dünyadaki çocuklar sadece ustaca eğitimle kendi dillerinde eğitim görürlerse kendi doğal yeteneklerini geliştirebilirler."

O güne kadar, bana öğretilen sağduyu kavramlarıyla uyuyordum. Fakat 30 yıl önce, sadece başlamakla kalmadım aynı zamanda da aydınlandım, uyandım. 

Fideleri Bozmayın! (Do not spoil the Seedlings)

İnsanoğlunun potansiyelinin ne kadar büyük olduğunu ve bu potansiyelleri doğru bir şekilde nasıl geliştireceğini bilmeyen pek çok ebeveyn, çocuklarını beslemeyi bilinçsizce ihmal ediyor ve böylece çocuklarını mahvediyor. Büyüme, doğum gününden başlar.

Fide bozulursa, o bitkinin ya da varlığın üzücü kaderi hakkında hiçbir şey yapılamaz.
Yetenekler sadece deneyimlenen şeyler için gelişir. Ama fidenin nasıl büyüdüğünü ve kırılabileceğini unutmamalıyız.

Büyümeyi eğitim açısından incelediğimizde, büyüyen bir şeyin şaşkınlığını ve umudunu hissederken, aynı zamanda bir insanın geçirdiği değişikliklerin geri dönülemez olduğu fikrinden de korkuyoruz. Erken dönem büyüme dönemlerindeki eğitim yöntemlerinin çocuklara olan derin etkisi konusunda da bir şey yapamayız. Geçmiş bir kez şekillendiyse, onu değiştirmek için yapılacak bir şey yoktur. 
Kendi çocuklarının "zeki olmadıklarını" söyleyen ailelere bir soru sormak istiyorum. Çocuğunuz için hangi üstün şartları sağladınız? Yoksa onları fırsatlardan yoksun mu bıraktınız?

Bir çocuğun yetenekleri Japonca öğrenmek için yeterince iyi gelişirse, o zaman nasıl doğuştan bir cehalet olabilir? Kamala örneğinde olduğu gibi yetersiz beceriler, becerilerin biçimlendiği dönemin deneyimsizlikle geçirilmesi sonucu oluşur. Onların üzücü kaderi bu erken aşamada çoktan başladı.

Sonuç

Haydi tüm çocukları doğdukları günden itibaren eğitmeye başlayalım. Bir çocuğun kaderi ailesinin elindedir. Her çocuk yüksek öğrenme potansiyeli ile doğar. 
Bize verilen en büyük görev ve en büyük neşe bu potansiyelin güzellik, armonik zihinler ve yüksek değerler oluşturmak için eğitilmesidir. 
İnsanlığı gelecekte çok parlak günler bekliyor. Bir gün, tüm dünyada çocukların mutlu insanlar olmalarını sağlayacak eğitim sistemleri gerçekleşecek. Bundan hiç şüphem yoktur ki bir gün her bireyin kendi hayatındaki neşeyi yaşadığı ve diğer insanların da mutluluğu için çalıştığı bir toplum kurulacaktır. 
İnsanın çevreye uyumu çerçevesinde herhangi bir tip insana dönüşebilmeye hazır olduğunu düşündüğümde, doğanın insana sunduğu nimetlerden ve büyük sevgiden her zaman çok etkilendim. 

Shinichi Suzuki





* Başlıkta geçen Ton Sağırı sözü Tone-Deaf kavramının karşılığı olarak 'müzik kulağı olmayan' anlamında kullanılmıştır.

** Makalede yetenek olarak Türkçe'ye çevirdiğim sözcük ingilizcede 'talent' karşılığı olarak kullanılmıştır. 'Talent' sözcük anlamı olarak 'sonradan edinilen beceri' demektir. İngilizce'de doğuştan getirilen özellikler için 'gift' szöcüğü kullanılmaktadır. Makaleyi bu gözle okumanın bir takım düşüncelere cevap olacağını düşünüyorum.





Yorumlar

  1. Emeğinize sağlık hocam,
    Çalışmalarınızın devamını dilerim.)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Rıdvan :) Birlikte olsun. Blogda yer almasını düşündüğün konuları bana yazabilirsin...

      Sil

Yorum Gönder

Katkınız için teşekkürler :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çok ÖZEL bir Hediye: Ses Dalgaları ile Sanat

Kemanda Akort Sistemleri ve Küresel Frekans Isınması

Prof. Şeyda Çilden'i Emekliliğe Uğurladık