Çalgı eğitiminde Olumlu yaklaşım nasıl olmalı?

Çalgı eğitiminde Olumlu yaklaşım nasıl olmalı?

Merhaba;

Çocuğuna çalgı eğitimi aldıran ailelere yönelik hazırladığım yazı dizisinin bir yenisiyle birlikteyiz. Geçen hafta Amy Chua'nın kitabı Kaplan Annenin Zafer Marşı üzerinde evde çalgı çalışma için yapılan zorlayıcı uygulamalardan ve bunun etkilerinden bahsetmiştik. Bu hafta ise nasıl ve en önemlisi ne kadar pozitif olabileceğimiz konusu üzerinde düşüneceğiz..

Her bir karar bizi farklı bir yola taşır. Bu kararı vermekteki amacımız da yol boyunca nasıl bir tutum sergileyeceğimizi belirler. Bu nedenle öncelikle veliler olarak bizi çocuğumuza çalgı dersi aldıran çekirdek inancımızı sorgulamalıyız. Bu inançla yüzleşerek başlayalım.

Çocuğunuza neden çalgı dersi aldırıyorsunuz? 
(Olası yanıtlar aşağıda. Sizin de farklı yanıtlarınız varsa lütfen yorumlar kısmında paylaşmayı unutmayın.)

-Ben çok çalmak istemiştim ama imkanım olmadı. Çocuğum çalsın.
-Ofisteki tüm arkadaşlarımın çocukları bir çalgı çalıyor. Onlardan geri kalamam.
-Çocuğum bir çalgı çalarsa eve gelip giden misafirlere karşı güzel bir etkinlik olur. 
-Bir uzmandan çalgı çalmanın gelişime büyük katkı sağladığını duymuştum. 
-Çocuğum doğduğundan beri müzikal sesler çıkartmaya ve şarkı söylemeye çok hevesli.
-Çocuğum televizyonda çalgı çalan bir sanatçı gördü ve o günden beri kendisi de çalmak istiyor. 

Kaplan anne kendi kontrolcü kişiliğiyle çocuğuna sormadan karar vermişti. Hatta hangi çalgı olacağını bile kendisi seçmişti! Kaplan anneye göre çocuğunun çalacağı çalgı zor ve derin beceriler geliştirmeyi gerektiren keman ya da piyano gibi bir çalgı olmalıydı. Aksi halde zeki bir çocuk yetiştirmiş olarak saymayacaktı kendisini... 
Burada önemli olan bu dersleri kendimiz için mi yoksa gerçekten çocuğumuzun ilgisi ve yeteneği olduğu için mi istediğimizi sorgulamak. 

Bu ilk sorgulamayı aştıysak sonraki aşamaya geçebiliriz.
Çocuklar -aslında hepimiz- söyleneni değil yapılanı gözlemleme ve aynalama davranışı gösteririz. Eğer söylediğimizle yaptığımız uyuşmuyorsa emin olun davranışlarımız aynalanacaktır. Mesela çocuğumuza kitap oku deriz. Kitap okumak çok güzel bir şey deriz. Ama onun gördüğü bir ortamda biz kitap okumuyorsak bu davranışı çocuğumuzdan da bekleyemeyiz. 
"Kitap okumak güzel bir şeyse annem babam niye hiç yapmıyor?"

Bir çocuğu eğitmek yetişkinin önce kendini eğitmesiyle başlar. Yıllar süren keman derslerim sırasında bazı haftalar ben de kendi keman çalışmalarımı aksattım. Bazı haftalar ise her zamankinden daha fazla çalıştım. Sihirli bir şekilde şunu fark ettim ki benim çalışmadığım haftalar öğrencilerim de çalışmıyorlardı yeterince! Aramızda görünmez bir bağ oluyor ve sanki çalışmadığımı hissediyorlar gibi! 
Aynı şekilde evde de aileler herhangi bir konuda bir çalışma rutini oluştururlarsa ancak bunun yansımasını çocuklara aktarabilirler. Çocuklar düşündüğümüzden çok daha fazla gözlemciler :)

Yetişkinler olarak bu kararları verdikten ve  kendimizi gözlemleyip eğitmeye gönülllü olduktan sonra artık ev çalışmaları için pratik tutumlara geçebiliriz.

Bildiğiniz gibi Suzuki, metodunu kurgularken çocukların dil öğrenme süreçlerini gözlemlemiştir. Kendi çocuğumuz dil öğrenirken nasıl bir tutum içinde olduğumuzu hatırlamak bize en büyük rehber olacaktır. 
Bu süreçte çocuk çeşitli denemeler yapar. Bab, dede, agu vb gibi birçok sesler çıkartır. Aile bu denemeleri gülücükler ve tekrarlamalar ile ödüllendirir. Çocuk bu denemeler sürecinde çok eğlenir ve içinden gelen doğal bir dürtüyle bunu yapar. Tüm ailenin yüzünde neşe ve ışıklı bir ifade belirir. Bu sırada hiçkimse;
- Bu ses pek iyi olmadı hadi bir daha dene.
- Bunu öğrenmen çok uzun sürdü. Bırakalım istersen.
- Bunda pek iyi değilsin. Çok çalışman lazım gibi cümleler kurmaz. 

İlk çalgı öğrenmede de birçok farklı ses çıkacaktır. Bu sesler başlangıçta hoşunuza gitmeyebilir. Ancak Art Tatum'un da dediği gibi "Yanlış nota yoktur!" Burada sabrınızı ve aydınlık neşeli yüz ifadenizi korumak çok önemlidir. Defalarca düşerek ve kalkarak yürümeyi öğrendiğimiz gibi.

Ev çalışmaları sırasında kullanılan dil de çok önemlidir. Çocuğunuzu çalışmaya davet ederken sakin ve nazik ifadeler kullanmak önemlidir. Çocuklarla baştan pazarlık etmek yerine olumlu davranışı takdir ederek geribildirim vermek daha etkili bir yoldur. Size velilerden duyduğum cümleleri ve bu cümlelerin olumlu ifadelere dönüşmüş biçimlerini paylaşacağım:

1. Daha önce konuştuğumuz ödülleri hatırlıyor musun? Eğer çalışmazsan bunları alamazsın!
Yerine; çocuğunuz güzel çalıştığı bir gün "Bugün güzel çalıştın. Şimdi başka eğlenceli şeyler için de zamanımız var. Akşamın geri kalanında ne yapmak istersin?" denilebilir.

2. Eğer güzel çalışırsan sana dondurma alacağım.
Yerine, "Çok iyi bir çalışma yaptık. Birlikte dondurma yiyerek bunu kutlayalım." denilebilir.

3. Öğretmeni dinlemen gerektiğini bilmiyor musun? Dinlemezsen sinemaya gitmiyoruz.
Yerine; "Bugün öğretmenini çok iyi dinlediğini ve iyi çalıştığını gördüm. Haydi bir film izleyelim." denilebilir.

4.  Bugün berbat bir çalışma yaptın! Hiç çalışmıyorsun. Beni çok yoruyorsun!
Yerine; Bugünkü çalışma pek iyi gitmedi. Bir dahaki sefere ne yapacağımız hakkında konuşalım. (Tehdit veya rüşvetle değil, sakin ama kararlı bir sesle yapılması gerekenleri belirterek söylenmeli.)

Sözcükler herşeyi değiştirir!

Bu hafta öncelikle yetişkinler olarak kendimizi gözlemlediğimiz bir yazı oldu. Çocuklarımız bizim aynamızdır. Bu haftayı bu gözlemlerle geçirmeye davet ediyorum sizi. Bu sırada yaşadığınız deneyim ve farkındalığınızdaki gelişmeleri yorumlar bölümünden paylaşabilirsiniz.

Haftaya sizin söylenmenize gerek kalmadan çocuğunuzu çalışmaya motive edebilecek stratejiler hakkında yazacağım. Takipte kalın...

İyi haftalar...



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çok ÖZEL bir Hediye: Ses Dalgaları ile Sanat

Kemanda Akort Sistemleri ve Küresel Frekans Isınması

Prof. Şeyda Çilden'i Emekliliğe Uğurladık